17 Şubat 2012 Cuma

Kamusal Sanat Laboratuvarı'nın Kent Kültürünü Geliştirmekte Üstlendiği Rol

    Kentli olmak sürekli değişen bir estetik kültürün parçası olmaktır. Estetik kültür, kent içinde mekansal gelişmeler kadar yaşam alışkanlıklarının değişmesinde de etkili oluyor. Bu etki çoğu yerde ekonomi, politika ve hukuk alanlarına da yansıyor ve böylece sınırları kenti aşıyor.

    Günümüzde sanatın, estetik kültürün gelişmesinde ne kadar önemli bir rol oynadığı tartışılmaz. Bu anlamda kent kültürünü geliştirecek bir estetik kültür, ancak daha fazla kişinin sanata ulaşabilmesi yoluyla anlamlı olur. Son dönemlerde İstanbul gibi metropol kentlerin özellikle mekansal ve sosyal gelişimi kültürel ve sosyal gereksinimler doğrultusunda değil paranın akışına tabi değişmektedir.

    Travmatik mekansal dönüşümler, küresel bir takım biçimleri dikte etmekte bu da kent içinde sosyal kopukluklara neden olmaktadır.  Bu travmalar aynı fiziksel mekanda insanların birbirleri ile diyaloğunu çözündürdüğü kadar insanın yaşadığı mekana ve kente olan bağını da yok etmekte, ilişkilerine, mekanına, kentine sahip çıkma duygusunu zayıflatmaktadır.

    Kamusal Mekan, tüm bu çözülmelerin giderilebileceği, kollektif olarak sürekli yeniden yapılandırılma potansiyeli ile kentin yaşanırlılığını sürekli kılacak en önemli alandır. Bu alanların özelleşmesi, kısıtlanması, bir anda dönüştürülmesi ileri vadede yalnızca içinde bulunduğu kentlerin değil bu kentlerin bulunduğu medeniyeti tarifleyen bütün bağların çözülmesine neden olabilir. Birçok ülkede Kamusal mekan kentteki en eşitlikçi mekanı temsil eder çünkü mülkiyeti temsili olarak devletten halkına ortak kullanım adına teslim edilmiştir.

    Kamusal Alanda sanat da toplumun her kesiminin ulaşabildiği, sınırlanmamış, bağımsız sanatdır. Kentli hakkı olarak kamusal alanda herkesin katılabildiği bir sanat biçimi olması yanısıra bunu kısıtlayan sistem, idari mekanizma, kurum ve şahısların eleştirisini de üstlenir.

Bu noktada, biz de birçok önemli rol üstlendiğimizi düşünüyoruz...

    Bunlar; kentin mekansal ve kültürel gelişiminde etik değerleri sorgulamak ve sorgulatmak, kent hakkı ihlallerine ve daha birçok farklı biçimde hak ihlallerine sanat aracılığı ile hesap sormak-dikkat çekmek-farkındalığı arttırmak, estetik değerlerin ekonomi-politikaya güdümlü gelişmesinden çok tarih ve kültür bilincine dayalı gelişmesini amaç edinmek.

Ve tabii daha birçok şey eklenebilir....

Peki, biz kimiz?

    Kamusal Sanat Laboratuvarı olarak, üyelerinin çoğunluğu sanat ve tasarım alanlarından gelen bir grubuz. Fakat bizi bir araya getiren kimliklerimiz değil, kültürün ve sanatın tüm anlamını kaybedip, kentleri pazarlamanın birer aracı olarak kullanılmaya başlanmasıdır. Ayrıca bizi sanat kurumu dışında, toplumsal muhalefetin içinde ve kamusal alanı hedefleyerek çalışmaya yönelten, bu kentin ve kültürün içinde yaşam koşullarını bulamıyor olmamızdır.

    Eğer günümüzde kentlerin en temel sorunu, üretim mekanı olmaktan tüketim mekanı olmaya dönüşmekse, bunda kültür politikalarının rolü önemli, kültür endüstrilerinin işlevi  belirleyicidir. Gündelik yaşamın çeşitliliğinden, tarihsel belleğinden, üretici sınıfından koparılıp, küresel kültür başkenti yapılmaya çalışılması -“marka kent İstanbul”- bunun en açık kanıtıdır. Küresel kentler liginde temsil edilmek için üretilen İstanbul imgesi ile içinde yaşamaya çalıştığımız ve sokak sokak talan edilen bu yaralı kent arasında bir bağ göremiyoruz. İstanbul tarihi boyunca bir kültür merkezi olmuştu, artık içinde galerisi de olan bir alışveriş merkezine dönüşüyor ve bizler burada imge, deneyim, haz ve eğlence üreten yaşam tüccarları olmayı reddediyoruz.

    Bize göre sanat, yaşamın çeşitliliği ve akışı içinde üretilen estetik kültürün ürünlerinden sadece biridir. Estetikten kastımız mekanla, insanla, çevreyle kurulan duyusal ilişkidir. Bugünün kentlerinde bu ilişkiler sadece sahip olmak ve fayda sağlamak haline getirilmektedir. Estetik kültür, kent içinde mekansal gelişmeler kadar yaşam alışkanlıklarının değişmesinde de etkilidir. Bu etki ekonomi, politika ve hukuk alanlarına da yansır ve böylece yaşamın her alanına sızar. Dolayısıyla sanatın ve siyasetin kesiştiği temel mesele kentsel mekanla, insanla ve doğayla kurulan duyusal ilişkinin değiştirilmesi mücadelesidir. İktidar hegemonyasını bu ilişkiler üzerine kurar, muhalefet burada örgütlenir. Zaman, kurulu ilişki ağları içinde sanat eserleri üretmenin değil yaşamla yeni ilişkiler kurgulamanın zamanıdır. Bu noktada sanatçıların düşünce biçimlerinin, deneyim ve becerilerinin, toplumsal muhalefetle buluşmasının önemine inanıyoruz. Bu buluşmanın yeri sadece galeri, müze, atölye değil kentsel, kamusal alanlardır.

    Bize göre kamusal alan, sivil toplum ve devlet arasında kurulu, tarafsız bir fizik mekan değildir. Her an yeniden üretilmesi ve yeniden ele geçirilmesi gereken bir mücadele alanıdır. Kentin yaşanırlılığını sürekli kılacak en önemli yer burasıdır. Bu nedenle, Kamusal Sanat Laboratuarı’nın hedeflerinden biri, kamusal alanların üretilmesini sağlayacak kolektif yaratıcı direniş biçimlerini, mekanın toplumsal dinamikleriyle birlikte örgütlemektir. “Karşıt kamusal alanın” ve giderek yeni bir yaşamın kurulmasında yaratıcılığın hayati önem taşıdığına inanıyoruz. Toplumsal muhalefetin yeni bir dil ve ifade biçimi yaratmasının, yeni bir yaşam önerisi getirme ve bu öneriyi paylaşabilme konusunda önemli bir etkisi olduğunu düşünüyoruz.

Yaşamı savunmak için bu kez yeni bir dille sokağa çıkıyoruz.

Kamusal Sanat Laboratuvarı





     17 Şubat 2012 tarihinde TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından düzenlenen “Dönüşen Kent, Dönüşen Kültür” başlıklı teknik kongrede Kamusal Sanat Laboratuvarı tarafından yapılan konuşma metnidir.